“İnsan sevdiği işi yaparsa, ömrü boyunca çalışmış sayılmaz.”
Bu cümleyi yıllardır duyarım ama açıkçası hiçbir zaman tam anlamıyla yaşayamadım. Belki de doğru yerde değildim, belki de sevdiğim şeyler zamanla değişti bilmiyorum. Bildiğim tek şey var:
Son on yıldır aynı işi yapıyorum ve işime olan sevgim, bağlılığım her yıl biraz daha azalıyor.
Başta heyecanla, hevesle başladığım iş artık bir alışkanlığa, hatta zorunluluğa dönüşmüş durumda. İnsan bazen kendi hayatında fark edilmeyen bir akıntıya kapılıyor; dönüp kendine “Ben ne yapıyorum?” diye sorduğunda ise çoktan kıyıdan uzaklaşmış oluyor.
Eksik Personel, Eksik Ekipman, Eksik Destek…
İşin yükünü artıran sadece zaman değil elbette. Eksik personelle, yetersiz ekipmanlarla, aksayan süreçlerle çalışmak bir süre sonra tüm motivasyonu erozyona uğratıyor. Her gün yeni bir sorunla uğraşmak, çözüme en yakın kişi senken çözüm üretme gücünü elinden alan bir düzenle savaşmak yorucu.
Bunun üstüne, sorunları çözmekten uzak bir üst yönetim eklenince iş bambaşka bir hâl alıyor. En çok da şu cümle insanı tüketiyor:
“Anlıyoruz, bakarız.”
Yani aslında hiçbir şey yapılmayacağını kibarca söylemenin kurumsal versiyonu.
Yönetici Olmak Güç Değil, Yük
Dışarıdan bakınca yönetici olmak havalı, güçlü, söz sahibi bir pozisyon gibi duruyor. Oysa gerçek hiç de öyle değil.
Yukarıdan gerekli destek gelmediğinde, aşağıda çalışanların tüm yükü senin omzunda biriktiğinde, yöneticilik bir “yetki” değil, kocaman bir “sorumluluk yığınına” dönüşüyor.
Bazen kendimi iki duvar arasında sıkışmış gibi hissediyorum:
Yukarıya gerçekleri anlatamıyorsun, aşağıya umut vermeyi de bırakamıyorsun.
Çalışanlarının derdini dinleyip çözüm bulmak zorundasın ama kendi derdini anlatacak kimse yok. Yönetici değil de arada kalmış bir aracı gibisin. Bu duygu, insanın işine olan bağlılığını zamanla içten içe kemiriyor.
Peki Ne Yapmalı?
Bu sorunun net bir cevabı yok; çünkü kimsenin hikâyesi birbirinin aynı değil. Belki işten kopuşu durdurmanın yolu, bazı şeylerle yüzleşmekten, kendini yeniden tanımaktan geçiyordur. Belki de çoktan değişim zamanıdır.
Ama bir gerçek var:
Desteksiz yöneticilik, çalışanı tüketen görünmez bir maraton. Ve bu maratonda en çok kaybeden, kendi emeğine değer verildiğini görmek isteyen insan oluyor.
Bazen düşünüyorum!
Belki sevdiğim iş hâlâ aynı iş ama koşullar artık sevilecek gibi değil.
Belki de sevdiğim şeylere yeniden ulaşmam için önce bu yükü omuzlarımdan indirmem gerekiyor.
